Değerli Mülkiyeliler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yılını kutluyoruz. Birinci Meclis, parlamento tarihimizin en büyük kırılması, demokrasi tarihimizin gerçek başlangıcıdır. En zor koşullarda demokratik meşruiyetini temsil gücünden alan, çoğulcu ve demokratik çatışmayı varsayan, kurucu niteliklerle donanmış Büyük Millet Meclisi’ni 100 yılın ardından bu nitelikleriyle hatırlamak, geleceğimizin yeniden kuruluşu için büyük önem taşımaktadır.
Büyük Millet Meclisi’nin açılışının kamu hukukumuza getirdiği en büyük yenilik halk egemenliği kurumudur. Osmanlı Monarşisini yıkan bu kurum 1921 Anayasası’na radikal biçimde yansımıştır: “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.” Halk egemenliği, bundan sonraki cumhuriyet anayasalarında bu biçimiyle yer almamış olsa da cumhuriyetimizin ve demokrasimizin temellerine yerleşmiştir.
1920 Meclisi’nin yarattığı biçimiyle halk egemenliği, Osmanlı teokrasisini yıkan kurumdur. Egemenlik Tanrı’dan, onun gölgesi ve mülkün sahibi, tebaanın çobanı olan Padişahtan alınmış; halk tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu, laikliğe doğru atılan en güçlü adımdır. 1920 Meclisi’nin referansı, iddia edilenin aksine İslami değil, laiktir; çünkü gücünü halkın kuruculuğundan alır. Yerel yönetimlere verilen önem ve halkın katılımına ilişkin kararlılıkla kıyaslandığında, yüz yılın ardından bu başlangıcın ne kadar gerisinde olduğumuzun farkına varmak, anayasızlaştırılmış bir düzen içinde 1920 Meclisi’nin fikirlerini hatırlamak, geleceğe ilişkin kurucu fikirlerin asıl zemini olacaktır.
Büyük Millet Meclisi temsil sorununu, yerel yönetimlerin gücünü artırarak ve halkın en güçlü biçimde katılımını sağlayarak aşmaya çalışmıştı. Parlamentonun yasama ve denetleme yetkilerinin kısıtlandığı, yerel yönetimlerin en basit yetkilerinin bile elinden alındığı, seçilmiş belediye başkanları ve parlamenterlerin tutuklu olduğu bu günde Meclis’in açılışını kutlamak bizler için bir burukluk değil; geleceğe ilişkin bir heyecanı hissettirmelidir. 1921 yılında bayram olarak kutlanmaya başlanmış, 1929’da Mustafa Kemal tarafından çocuklara armağan edilmiş bugün; çocuk haklarında bulunduğumuz duruma, tarikat insafına terkedilmiş, yasa dışı çalıştırılan, istismara uğramaları cezasız kalan çocuklarımıza kederlenmek yerine onların geleceğine ilişkin çalışmalara odaklanmanın heyecanını duymalıyız.
Halk egemenliğini, egemenliğin doğrudan halk tarafından kullanılacağı biçimde gerçekleştirmiş Birinci Meclis’in mirası, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bu heyecan ile kutlu olsun!
Saygılarımızla,
Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu