Erkek egemen sistemin ürettiği kadın düşmanı politikaların bu ülkede vardığı nokta artık öylesine yıkıcı bir hal almıştır ki; böyle bir atmosferde kadınlar ve LGBTİ+lar dehşeti, korkuyu ve kaygıyı gündelik, olağan bir pratik olarak deneyimliyorlar. Kadınların yaşamı ve bedeni üzerine kurulu tahakküm sistemi, onlara aldıkları nefesin, hayatta kalma isteklerinin, giyinme, sokağa çıkma, doğum yapma kısacası var olma biçimlerinin hesabını soruyor. Kadınlar bu ülkede yaşıyorsa şans eseri yaşadıklarını düşünüyorlar. Bedenleri ve hayatları üzerindeki şiddetini bir an olsun eksik etmeyen erkek egemen el, kimi zaman bir tek adamın iki dudağı arasından çıkan kararda, kimi zaman bir babanın, partnerin şiddetinde, kimi zaman sokaktan geçen bir kadın katilinin silahında vücut buluyor. Özgür, eşit, insanca bir yaşamın olanaklarını her geçen gün çürüten bu katliam silsilesi; yaşam düşmanı politikalar ve cezasızlıkla ödüllendirilerek giderek daha da fazla teşvik ediliyor. Kadınların ve LGBTİ+ların yaşam haklarının garantörü olan sözleşmeler feshediliyor.Kadınlar alanlarda ‘’İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’’ dedikçe, yaşamlarını savundukça, onları sokak ortasında katleden erkekler değil, haklarını savunmak için meydanlara çıkan kadınlar tutuklanıyor.
Koca bir patriyarkal yapıdan beslenen, kadın düşmanı politikalarla köpürtülen, örgütlü ve sistematik şiddetin ve tahakkümün politik olduğunu biliyoruz. Eşitsizlik ve sömürünün sonucu olarak ortaya çıkan kadın katliamlarının politik zeminine karşı kadınların ve LGBTİ+’ların bu ölüm makinesine isyan eden, yaşamı savunan, özgürleştiren politik mücadelelerin daima yanındayız.
Özgürce sokaklarında dolaşacağımız bir ülke inşa etmeden, kendi yaşamlarımız ve bedenlerimiz üzerinde hak sahibi olacağımız günlere erişmeden mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Erkek egemen sistem, ölüm ve tahakküme karşı kadın, yaşam, özgürlük çığlıklarımız hiç dinmeyecektir!