Adaletin mahkeme salonlarında yalnızca bir arka fon yazısı haline geldiği, demokrasinin en temel değerlerinin çürütüldüğü, devletin iskeletini oluşturan hukuk mekanizmasının çökertildiği bir dönemde yakın tarihimizin en kitlesel demokrasi mücadelesi Gezi de demir parmaklıkların arkasında tarihe gömülmeye çalışılıyor.
Yıllardır bir yargılama illüzyonu ile tutsak edilen Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater bugün meşruiyetini kaybetmiş bir hukuk terazisinde suçsuzluklarına rağmen mahkûm edildiler.
Cumhuriyetin 100. yılına, demokrasinin en temel ilke ve değerlerini ortadan kaldıran, toplumun adalete olan güvenini mutlak ve derinden sarsan bu hukuksuz ve keyfi yargılamaların onulması zor yaralarıyla giriyoruz.
Fakat biliyoruz ki, bu toplum, Gezi’yi doğuran, bir ağacın dahi yaşam hakkını savunmak için meydanlara dökülen bir vicdana ve adalet duygusuna sahiptir. 10 sene önce sokakları dolduran milyonlar hala hukukun üstünlüğünün temel alındığı bir demokratik cumhuriyet mücadelesinin peşindedir. Bu yüzden, bugün verilen Yargıtay kararının Gezi’nin toplumun vicdanındaki yerini ve değerini yok edemeyeceğine, tarihin mutlaka ama mutlaka hakikatten yana tecelli edeceğine inancımız sonsuzdur.
Mücella Yapıcı’nın söylediği gibi ‘’Biz orada canlarımızı bıraktık’’, ama Gezi’yi bırakmadık.
Ve elbet özgür günlerde buluşacağız!