KAMUOYUNA DUYURU

Kamuoyuna,

Türkiye’nin anayasal rejiminde yaratılan en büyük kırılmanın yıl dönümündeyiz. 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumu, demokratik bir siyasal düzenin gerekleriyle bağdaşmayan uygulamalarla gerçekleştirildi:

–        Referandum, 20 Temmuz 2016’dan beri sürmekte olan olağanüstü hal koşullarında gerçekleşti. Türkiye’nin anayasal rejimi, basının baskı altında olduğu ve milletvekillerinin kürsü dokunulmazlıklarının kaldırıldığı bir siyasal ortamda oylandı. Venedik Komisyonu başta olmak üzere yetkin uluslararası kuruluşların teyit etmiş olduğu, seçimler hususunda geliştirilmiş evrensel demokratik standartlara asgari düzeyde bile uyulmadı.

–        Referandum sürecinin denetiminden bir yüksek yargı organı olarak sorumlu olan Yüksek Seçim Kurulu iki milyondan fazla mühürsüz oyu kanun hilafına geçerli saydı. Böylelikle, kararlarına karşı yargı yolu kapalı olan Yüksek Seçim Kurulu’nun Türkiye’nin demokrasi tarihindeki rolü tartışmalı hale geldi.

–        Referandum sonucunda kabul edilen anayasa değişikliğinin içeriği, anayasal demokrasinin özü olarak tanımlanan kuvvetler ayrılığına aykırıydı. Siyasal iktidarı sınırlandırmanın, mutlak iktidarların önüne set çekmenin ifadesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, devletin ve yürütmenin başı ilan edilen Cumhurbaşkanı lehine bozuldu. Cumhurbaşkanlığı kurumu egemen kuvvet haline getirilirken, Cumhuriyeti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi işlevsizleştirildi.

–        Türkiye’nin anayasal rejimi ve ülkenin geleceği, belirli bir siyasal anlayışın taleplerine ve siyasi iktidarın ihtiyaçlarına göre şekillendirildi. Siyasi iktidarın acilen ihtiyaç duyduğu “partili cumhurbaşkanı” kurumu hemen yürürlüğe sokulurken sistemin geri kalan unsurlarının yürürlüğü için ayrı ayrı tarihler belirlendi. Anayasaların toplum kesimleri arasındaki denge ve uzun vadeli toplumsal barışı kuran siyasal sözleşmeler olduğu gerçeği göz ardı edildi.

16 Nisan referandumunun üzerinden bir yıl geçmişken Türkiye’de olağanüstü hal hala sürmektedir. Ülke bir buçuk yılı aşkın bir süredir hiçbir yargısal ve siyasal denetime imkan vermeyen olağanüstü hal KHK’leri ile yönetilmektedir. Olağanüstü halin siyasal, ekonomik ve toplumsal etkileri ülkemizi büyük bir çıkmaza sürüklemektedir.

Monarşiden halk egemenliğine geçişin tarihi olarak kutladığımız Birinci TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’nin 98’inci yılında cumhuriyetimizin, anayasal demokrasilerin başta  laiklik ve hukuk devleti olmak üzere temel ve evrensel ilkelerinden uzaklaştığını üzüntüyle görmekteyiz.

Türkiye demokrasisinin temel ihtiyacı; olağanüstü halin kaldırılması, evrensel anayasal ilkelere uyulması, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan ve kuvvetler ayrılığını esas alan bir anayasal düzenin tesis edilmesidir.

Saygılarımızla

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu