MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKAN ADAYI SAYIN ERDAL EREN’İN SEÇİM DEKLARASYONU

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKAN ADAYI ERDAL EREN’İN

SEÇİM DEKLARASYONU

Türkiye, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşamaktadır. Modernleşme ve batılı anlamda bir demokrasinin yerleşmesi çabaları, 12 Eylül darbesiyle başlayan karşı devrimci süreçle kesintiye uğramış ve ülkemiz bir yol ayrımıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Gerek siyasette gerekse toplumsal yapıda bilimin yol göstericiliğinden uzaklaşılmıştır. Ortaçağ anlayışlarını yansıtacak şekilde, toplumsal yaşamın din kurallarına göre yeniden düzenlenmek istendiği ve bu yolda önemli adımların atıldığı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz.

Diğer taraftan, “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışı, yerini hem içte hem dışta kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı anlayışa terk etmiş durumda. Türkiye’nin ve bütün halkımızın, özellikle çocuklarımızın geleceğini karartacak politikalar adım adım yaşama geçirilmekte ve bu durum ülkemizi yangın yerine çevirmektedir. Tek başına barış demenin bile suç sayılabildiği günlerden geçiyoruz.

Parlamenter sistemin tartışma konusu edilmesi, sınıflar, cinsiyetler, etnik kökenler, mezhepler arasındaki mesafenin giderek açılması, bir arada yaşama kültürünün zayıflatılması karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutlarını göstermektedir.

Ekonomi neredeyse otuz yıldır küresel sermayenin ihtiyaçlarına göre yönlendiriliyor. Kamu kaynaklarıyla kurulan, emekçilerin alın teri ve mücadelesiyle yaşatılmaya çalışılan kurumlar birer birer tasfiye ediliyor. Kamuya ait iktisadi işletmelerin tamamen özelleştirilmesinin ardından şimdi de vatan toprakları kapitalist şirketlerin hizmetine sunuluyor. Cumhuriyet dönemi boyunca kullanılan dış borçlardan daha fazlasının son onbeş yılda alındığı gerçeği, ekonomide dışa bağımlılığın boyutunu da gözler önüne seriyor. Yolsuzluklar ve gelir dağılımının her geçen yıl biraz daha bozulması ile istihdam yaratmayan büyüme sonucunda işsizliğin geldiği boyut gençliğin umutlarının kararmasına yol açmaktadır.

Cinsiyetler arasındaki farklılıkların erkekler lehine kullanılması ve sınıf egemenliğinin yanında bir de cinsiyet egemenliğinin toplumda etkili hale gelmesi ve bunun dini kurallar kullanılarak meşrulaştırılması, karşı karşıya bulunduğumuz eşitsizlikleri de çeşitlendirip boyutlandırıyor. Kadınlar ve LGBTİ bireyler hiçbir konuda söz hakkı olmayan insanlar olarak görülüyor.

Son on yılda, ekonomik faaliyetler gerekçe gösterilerek doğa geri döndürülemez biçimde tahrip edildi. Tarımsal faaliyetler sınırlandırıldı. Temiz ve yaşanabilir bir çevre, gelecek kuşaklara aktarmamız gereken bir emanet olarak görülmemekte; bugünün açgözlü sermayedarlarının daha fazla kar elde etmesi uğruna heba edilmektedir. Başta enerji politikaları olmak üzere, yeni emperyalist işbölümünün dayattığı politikalar yüzünden ülkemiz, fosil yakıtlara mahkum edilmiştir. Madencilik faaliyetleri, her akarsuyun üzerine inşa edilen hidroelektrik santraller ile özellikle ülkemizin akciğerleri olan ormanlık alanlarda yapılan termik santraller ve nihayet nükleer santraller, bütün ülkenin bir enerji çöplüğüne dönüşeceği anlamına geliyor.

Ekonomide bu gelişmeler yaşanırken siyasi sistem yeniden ve gerici bir temelde kurulmak isteniyor. İfade özgürlüğü konusunda Türkiye dünyanın parmakla sayılacak geri ülkelerinden biri haline geldi. Söz söylemek başlı başına bir suç işlemek anlamına gelmeye başladı. Türkiye, uluslararası mahkemelerde en fazla ceza alan ülke oldu. Aralarında Mülkiyeli Can Dündar’ın da olduğu otuzun üzerinde gazeteci tutuklandı.

Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki sınırlar belirsizleşti. Demokrasinin yerleşmesinin vazgeçilmez koşulu olan güçler ayrılığı yerine, bütün güçlerin tek merkezde toplandığı, yürütmenin hem yargı ve yasama organları hem de basın ve üniversiteler üzerinde baskı kurduğu bir vesayet sistemi egemen hale geldi.

YÖK’ün kurulmasıyla birlikte başlayan akademik özgürlüklere ve üniversitelerin özerkliğine karşı politikalar yüzünden, Türkiye bilim alanında hiçbir ilerleme kat edemeyen bir ülke haline geldi. Akademisyenlerin bilimsel çalışmalar yapması çeşitli yöntemlerle engellenmeye devam ediliyor. Aydınlar Dilekçesine benzer şekilde, “Barış İçin Akademisyenler”e karşı girişilen cadı avı, akademik dünyaya ve ifade özgürlüğüne yönelen bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Özellikle Fakültemize yönelik baskı ve saldırılar yoğunlaştı. Son olarak, geçmişte hiç ihtiyaç duyulmayan güvenlik önlemleri alınarak öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımıza adeta suçlu muamelesi yapılmaya başlandı.

Bütün bunlar yaşanırken, emek-meslek örgütlerine, kitle örgütlerine, sendikalara, üniversitelere, siyasi partilere düşen en önemli sorumluluk, Türkiye’nin geleceği için birlikte kafa yorma ve çözüm üretme olmalıdır. Mülkiyeliler Birliği, geçtiğimiz iki yılda bu amacı gerçekleştirme yönünde mümkün olan bütün çalışmaları yapmıştır. Bu çerçevede, sendikalarla, meslek örgütleriyle daha yakın ve sürekli ilişkiler geliştirebilmek için çaba harcanmıştır.

Mülkiyeliler Birliği faaliyetlerinin kurumsallaşması ve sistematik hale gelebilmesi için çeşitli merkezler oluşturuldu. Mülkiye Sanat Merkezi (MSM), Mülkiye Eğitim Merkezi (MEM), Mülkiye İstihdam Merkezi (MİM), Mülkiye İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (MİSAM) gibi merkezler aracılığıyla faaliyetlerimiz hem daha düzenli hale geldi hem de hedef kitleye ulaşılabilmesi kolaylaştı.

Bugüne kadar yaklaşık yüzseksen saat çekim yapılan “Mülkiye Sözlü Tarih Çalışması”, sadece Mülkiye’nin değil Türkiye’nin tarihi için de önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.

Her ay Mülkiye Sanat Merkezi (MSM) bünyesinde yapılan “Edebiyat Buluşmaları”, birbirinden değerli edebiyatçıları anlayabilmemize önemli katkılar sundu. Yeni hizmete sunulan “1859 Kitap Kafe”mizde, Sanat Merkezimiz tarafından organize edilen “İmza Günleri”, Mülkiye’nin birikimini göstermesi açısından son derece önemli etkinlikler arasında yer aldı.

Üyelerimizin beklenti ve istekleri doğrultusunda süreklilik kazandırılan geleneksel “Çarşamba Söyleşileri”, Ankara’nın kültür, sanat ve siyaset hayatının geliştirilmesinde özgün bir yer edindi.

Türkiye’nin sorunlarına çözümler öneren, sorunların kaynağını ortaya çıkarmaya çalışan bütün Mülkiyelilerin, seslerini çeşitli platformlarda halka duyurmalarına özel bir önem verildi. Gerek birbuçuk yılda seksen civarında Mülkiyeli akademisyen, aydın, gazeteci ve siyasetçinin görüşlerini dile getirdiği “Siyasal Bakış” TV Programları gerekse çoğunluğu akademisyen olan kırkın üzerinde Mülkiyelinin “Mülkiye Haber” Portalındaki yazıları bu amacı gerçekleştirmeye dönük adımlardı.

İki yıl boyunca, Soma maden faciası, Özgecan Aslan cinayeti, bombalı katliamlar ve fakültemize yönelik saldırılar gibi önemli konularda Birliğimizin görüşü; basın açıklamaları, paneller, söyleşiler, kurultaylar ve raporlar yoluyla kamuoyuna açıklandı. Bu etkinliklerle ülke gündemine ilişkin tespit, uyarı ve önerilerimiz ortaya konuldu.

Fakülteyle ilişkilere büyük önem verildi. Başta Fakülte yönetimimiz olmak üzere bütün akademisyenlerimizin Mülkiyeliler Birliği’nden talepleri büyük ölçüde yerine getirildi.

Öğrencilerimize çeşitli biçimlerde destek verildi; topluluklarla ilişkilerimize süreklilik kazandırılmaya çalışıldı.

Türkiye çok kritik bir süreçten geçiyor. Türkiye için çalışan, Türkiye’nin çağdaş toplumlar arasındaki yerini alması için eğitimlerinin gereklerini yerine getiren ve bu konuda başarılı çalışmalar yapan Mülkiyelilerin, 80’li yıllarla birlikte etkisizleştirilmek istenmesi, sorunların bu boyuta gelmesinin nedenlerinden biridir.

Bu bilinçle bütün Mülkiyelilere düşen en önemli sorumluluk, Mülkiye’nin yeniden etkili bir pozisyona gelmesi için birliğini sağlamlaştırmasıdır. Sen-ben kavgasını bir tarafa bırakıp geleceğimizin aydınlık olmasını sağlamaya dönük çalışmaları el birliğiyle yapmak hepimizin en önemli sorumluluğu haline gelmiştir. Bu çerçevede, Birliği tahrip eden grupçuluk anlayışlarına karşı, yapılan her çalışmada birliği esas alan bir çizgi yaşama geçirilmeye çalışılmıştır.

Bugün Türkiye’de, Mülkiye’nin birikimine, ortak aklına ihtiyaç duyulmaktadır.

Bundan iki yıl önce Mülkiye’de, Türkiye’de, bölgemizde ve dünyada yaşanan sorunlar karşısında,“Kayıtsız Kalmayız!”diyerek görevi devraldık. Cumhuriyet kazanımları ile Mülkiye duruşu üzerine bina edilen görev ve sorumluluğun devam ettirilmesine yönelik talep, teveccüh ve olumlu tepkiler karşısında Birliğimizin 2016 Mart ayında gerçekleştirilecek 45. Olağan Genel Kurulunda yapılacak seçimlerde yeniden Genel Başkan Adayı olarak huzurlarınızda bulunmaktan kıvanç duyacağım.

Bu çerçevede, geçtiğimiz iki yıllık yönetim sürecimizde, bu sürece katkısı olan başta değerli üyelerimiz olmak üzere, Mülkiyeliler Birliği’nin tüm kurul ve birimlerinde görev alan arkadaşlarıma, Fakültemizin saygın yönetimine, değerli hocalarımıza, sevgili öğrencilerimize, tüm çalışanlarımıza ve Mülkiye dostlarına, kısacası emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor ve sizlerin birliktelik ve desteğiyle topluluğumuza layık olmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğimizi belirtmek istiyorum.

Saygılarımla,

Erdal Eren

 

Resmi FacebookSayfası:

Mülkiyeliler Birliği Başkan Adayı Erdal Eren: https://www.facebook.com/M%C3%BClkiyeliler-Birli%C4%9Fi-Ba%C5%9Fkan-Aday%C4%B1-Erdal-Eren-1691957094406601/?fref=ts

Resmi Facebook Grup Sayfası:

Mülkiye Gn. Krl. 2016 – Erdal Eren: https://www.facebook.com/groups/460873094120803/?fref=ts