Türkiye üniversiteleri uzun süredir yoğun bir denetim ve baskı altında varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Demokrasinin, eleştirel düşüncenin, akademik özgürlüğün ve özgürce tartışma ortamının mekanları olması gereken üniversiteler, hukuka aykırı biçimde yürütülen disiplin mekanizmalarına, muhbirlik pratiklerine, doğrudan işten çıkarma, sözleşme yenilememe ya da ihraç uygulamalarına sahne oluyor.
Bu durumun son örneği ne yazık ki Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaşanmıştır. Üyemiz ve hocamız Prof. Dr. Metin Kazancı’nın dersinde başörtülü bir öğrenciyle yaşadığı iddia edilen diyalog nedeniyle Ankara Üniversitesi yönetimi hiçbir soruşturma yürütmeden, savunma hakkını yok sayarak, yargısız infaz pratiği sergileyerek Prof. Dr. Metin Kazancı’nın ders vermesini engellediğini duyurmuştur.
Üniversite’nin web sayfasında yayınlanan duyuruda “Üniversitemizin hiçbir birimine öğrencilerimizin ve çalışanlarımızın giyim tercihleri ve düşüncesinin tartışma konusu yapılmasına izin verilmeyeceğini kamuoyuna saygıyla duyururuz” denilmiştir.
Halbuki üniversiteler, siyasi iktidar başta olmak üzere, toplumun geniş kesimlerini rahatsız etme pahasına her türlü düşüncenin barışçıl ve demokratik bir ortamda özgürce tartışılabildiği yerler olmalıdır. Elbette bu özgürlük, nefret suçu, ötekileştirme, cinsiyetçilik ve ırkçılık içermeden kullanılmalıdır. Ancak asıl sorun tam olarak burada başlamaktadır!
Çünkü Ankara Üniversitesi yönetimi, siyasi iktidarın borazanlığını yapan bir kişinin Prof. Dr. Metin Kazancı’yı hedef gösteren yazısını, hocamızın ders vermesinin iptal edilmesine gerekçe yapmıştır. Ne kendisine savunma hakkı tanınmış ne de iddialara açıklık getirmesine imkan tanınmıştır.
Halbuki aynı üniversite yönetimi, elinde bıçakla fakültelerde kol gezen, eğitim öğretim hayatını engelleyen ve öğrencilerin, akademisyenlerin can güvenliğini tehdit eden kişileri cesaretlendiren bir yönetim süreci izlemektedir.
Her iki durum birlikte değerlendirildiğinde, Ankara Üniversitesi yönetiminin siyasi ve keyfi bir kararla bir öğretim üyesinin emeğini nasıl değersizleştirebildiği bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Yaşanan bu olay sonrasında, üniversite öğretim elemanlarının “muhbirlik” baskısı altında kendilerini özgür hissetmeyecekleri de ortadadır! Bir akademisyenin dersindeki tartışma konularının hem siyasi iktidarın hem de üniversite yönetiminin ne kadar sinir uçlarına dokunacağını, iktidara yedeklenen hangi aktörlerin hedefi haline geleceğini, hangi öğrencisinin kendisini ihbar edebileceğini sorgulamak zorunda kalmasının üniversiteyi üniversite yapan ilkelerle bağdaşmadığı da açıktır.
Mülkiyeliler Birliği olarak, sahip oldukları makamları siyasi iktidara borçlu olan üniversite yöneticilerinin üniversiteye dair bir dert taşımadıklarını, siyasi iktidarın gözüne girme çabasında olduklarını çok iyi biliyoruz. Ancak bir gerçeği daha çok iyi biliyoruz: Haksızlıkla, hukuksuzlukla, iftiralarla, ihbarcılıkla ve siyasi çıkar hesaplarıyla yöneticilik yaptığını sananların bu meziyetleri(!), onların peşini asla bırakmayacaktır!
Bu nedenle, üyemiz ve hocamız Prof. Dr. Metin Kazancı’nın maruz kaldığı yargısız infazı, linci ve derslerinden el çektirilmesini kınıyoruz! Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin farklılıklarımızı koruyabildiğimiz, eleştirel, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir öğrenme iklimine yeniden kavuşması için yoğun gayret gösterdiğimizin ve göstereceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Yönetim Kurulu