ÜNİVERSİTENİN ÜNİVERSİTE HALİNE GELEBİLMESİ İÇİN BU ATMOSFERİN SONLANDIRILMASI GEREKİR

Basına ve Kamuoyuna,

10 Ocak 2020’den beri basına “Silah Doğrulttuğu Fakülteye Asistan Oldu” başlığı ile yansıyan haber Fakültemizin geleceğine ve öğrencilerimizin can güvenliğine ilişkin artmakta olan kaygılarımızı derinleştirmiştir. Fakültemiz iki aylık bir zaman dilimi içinde bir kez daha basına bir şiddet görüntüsü ile yansımıştır; bu şiddet görüntüsü de diğerlerinde olduğu gibi geniş bir arka plana sahiptir.

İki ay önce Mülkiye’nin 160. yılı için düzenlenen sempozyumda özel güvenlik görevlileri Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerini yasaya aykırı olarak cop kullanmak suretiyle ve baş-boyun bölgelerini hedef alarak darp etmiş, ardından kendini ülkücü olarak tanımlayan bir grup öğrencilerimize saldırmıştı. Araya girmek isteyen öğretim üyelerimiz ve öğrencilerimiz yaralanmıştı. Bu olayın ardından Mülkiyeliler Birliği’nde gerçekleştirdiğimiz basın toplantılarında kaygımızı dile getirmiştik. Milletvekillerimiz, demokratik kitle örgütlerimiz ile birlikte öğrencilerimizin can güvenliğinin sağlanmasının, eğitim öğretim haklarının, ifade özgürlüklerinin, anayasada yer alan akademik demokratik haklarının güvenceye alınması için mücadele edeceğimizin, konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızın sözünü vermiştik. Böylesine vahim bir olayın üzerinden henüz bir ay geçmeden özel güvenlik birimi tarafından önceden bilindiği anlaşılan ve buna rağmen hiçbir önlem alınmayan bir olayda kampüsten çıkan bir öğrencimizin aynı gruba mensup kişiler tarafından bıçaklı saldırıya uğradığını öğrendik.

Peki idare ne yaptı? Görevi nedeniyle işlediği suçlar dolayısıyla kamu görevlisi olarak muamele görmesi gereken ve doğrudan idarenin sorumluluğunda olan özel güvenlik görevlilerinden görüntülerde öğrencileri darp ettiği açık olanlar hakkında bir idari soruşturma başlatıldı mı? Öğrencilerimizi ve öğretim üyelerimizi darp eden kişiler tespit edildi mi? Haklarında herhangi bir soruşturma açıldı mı? Ne yazık ki bunlara olumlu yanıt veremiyoruz.

Ülkücü grubun kılıç hakkı olarak gördüğü bir kampüsten söz ediyoruz. Bu kampüse mezunlarımız güvenlik gerekçe gösterilerek alınmıyor. Başka fakültelerden öğrencilerin girmesine güvenlik gerekçesiyle izin verilmiyor. Bilimsel toplantılara, öğrenci mezun buluşmalarına izin verilmiyor. Ama kılıç teslim törenleri düzenlemesine izin veriliyor. Bu kampüse bir grup pala, bıçak ve ateşli silah sokabiliyor. Gece yarıları kampüsle hiçbir alakası olmayan kişiler kampüse girip ülkü ocakları örgütü adına gösteriler yapabiliyor, Hukuk Fakültesi’nin çatısından örgütlerinin pankartını sallandırabiliyor. Peki kendini ülkücü olarak tanımlayan bu grubun ayrıcalığı nedir? Öğrencilerimizin bir sınıfa girip şiir okumaları engellenirken, fanzin çıkarmaları kınama cezası ile cezalandırılırken, duayen hocalarımızdan Alaeddin Şenel ile yaptıkları bilimsel toplantı kriminalize edilirken, ez cümle öğrencilerimize kültürel ve akademik olarak nefes aldırılmazken silahlı, saldırgan grup üyeleri hangi saikle korunmaktadır? İdare bu grup mensuplarını demokratik haklarını kullanmak isteyen öğrencileri bastırmak için mi kullanmaktadır?

İşte “ağır ağır sıkacaksın bu merdivenlerden” diyerek eline silah alıp mizah yaptığını söyleyen Murat Anıl Varol’un Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne asistan alınmasının arka planının görünen yüzünde çok uzun zamandır süren bu atmosfer vardır. O silahlı fotoğraf bu atmosferin en kızgın günlerinde, fakültelerimizin tasfiyesi başladığı ilk ihraçların ardından paylaşılmış, Fakültemiz iletişim listesinde konu uzun bir süre gündemde kalmış, öğrenci ve öğretim üyelerimiz kendilerini tehdit altında hissetmiştir. Bu atmosferde üniversite yaşayamaz, bu atmosferde fikirler çoğalamaz, bu atmosferde öğrencilerimizin can güvenliği yoktur. Bu atmosferde bilim sınavlarının niteliği tartışmalı hale gelir. Sınava giren öğrencilerin önceden aranıp aranmadığını bilemeyiz. Üniversitenin üniversite haline gelebilmesi için bu atmosferin sonlandırılması gerekir.

Mülkiyeliler Birliği olarak tekrarlıyoruz. Öğrencilerimizin can güvenliği idarenin sorumluluğundadır. Öğrencilerimizin ve öğretim üyelerimizin anayasadan kaynaklı haklarını güvenceye almak idarenin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğu yerine getirmemek, şiddeti, şiddeti açıkça çağıran gösterileri kollamak, buna zemin hazırlamak suçtur. Bu suça ortak olanlar, sorunun temel kaynağıdır. Söz konusu kişinin savunmasında mizah olarak gördüğü şeyin bir şiddet çağrısı olduğu asla gözden kaçmamalıdır. Mülkiyeliler Birliği olarak meselenin takipçisi olmaya; kaynağımız, bilim ocağımız Fakültemizi savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.

Saygılarımızla,

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu